19 Mart 2013 Salı

MİLAT ve sonrası ...

      

O karanlık dönemlerde heykel kutsaldı ,


   heykele herhangi bir küçük düşürücü hareket yapılsa insanlar cezalandırılıyordu.

   Sadece heykel değil . Gizli bir kutsallık atfedilmiş kişinin tüm yazıları resimleri de son derece yüklenen  konulardı .

    Her kurum o şahsın resimlerini odasında bulundurmak mecburiyetindeydi .
   Ona ait olduğu iddia edilen slogan ve sözler mutlaka mahkeme salonlarından ,
nüfus müdürlüklerine ,
orduya , polis teşkilatına ,
eğitim kurumlarından ,
hastahanelere kadar akla gelebilecek heryer sergilenme mecburiyeti vardı .

   O dönemde insanlar gizli bir tarikatın görevlisi gibi bu ulvi şahsiyetin her hareketini
her sözüne öykünüyor
hatta ona benzeyebilmek için baklavalı yelekler giyiyorlardı ...


    Bu daha önce benzeri sadece ortaçağda yaşanmış tuhaf ritüellerin adı konmamış dinin müritleri ...O şahsın devasa mezarlığında bir çeşit günah çıkarma ayini yapıyor

 günlük dertlerini
   tasalarını
 

  tehlike olarak gördükleri fikirleri
ve siyasi akımları o ölüye anlatıyorlar


    Birçokları da onun birgün geleceğine
ve tüm bu dine ait ritüellere karşı çıkanları öldüreceğine ve yeniden onun yaşadığı günlere benzer kendilerine ayrıcalık tanıyan bir çeşit kurtulma gününü hevesle yaşayacaklarına da inanıyorlardı .


   Hatta onun öldüğünü söyleyenlere ısrarla karşı çıkıyorlar onun asla ölmediğini ,
  ölemeyeceğini ...


   kalplerinde yaşadığına dair de bir tuhaf duyguya gerçek anlamda inanıyorlardı .


   Tüm bu hurafeleri bilimsellik adına kabul etmeyi tuhaf bulmuyorlardı .

   Dahası bilimselliğin olmazsa olmaz önkoşulu olarak onun ölümsüzlüğünü şart koşuyorlardı .

   Ona öldü diyenlere üniversitelrinde yer vermiyorlar ...

   kitaplarını üniversite matbaalarında basılmasına müsaade etmiyorlar ,

   ve o şahsı tanımayanları da vatan haini olmakla itham ediyorlardı .

   Çünkü vatan denilen şey o ölüydü

  ölmüştü ama yaşıyordu 


   ortaya koyduğu değerleri dünyada sadece o ülkenin bazı ayrıcalıklı seçilmişleri anlıyabiliyorlardı .
   Geriye kalan cahil yığınlar ise onu anlayabilme yeteneğinden yoksun yaratılmışlardı .

   Onlar da bu seçkinlere hizmet ederek en azından günahlarının bir kısmından kurtulabilirler
cennete olmasada arafta kendilerine bir yer bulabilirlerdi .


   Mesela onu anlamasalar bile onun gibi bir kasket de mi takamıyorlardı yani .

   Kasketin çalışmada işlevsel olup olmaması önemli değildi o ruhu yaşatmakdı aslolan .

   Bu aslında yamyamların yakınlarının ölülerini yiyerek kendi bedenlerinde onu yaşatacaklarına dair olan inanç kadar ilkel ama bir o kadar da çocukça bir dürtüydü .

   Bu sebeple her türlü eleştiriyi bir çocuğun oyuncağını kaybetmesi anındaki kadar tepkisel hırçınlıklarla karşılıyorlar .
önce ağlayıp ...hiddetleniyorlar
daha sonra da küfür ediyorlardı .

   Bu hurafe onlar için son derece doğal bir yaşam biçimiydi .Sorgulanması yaşam alanlarına tehditle bir tutuluyordu .


by ottomanm2d


www.facebook.com/ottomanm2d
http://ottomanm2d.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder