OSMAN BEY'İN RÜYASI
------------------------------
Omanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Bey bir gün Şeyh Edebali’nin evinde misafir olmuştu. Gece, vakit hayli ilerleyince istirahat etmek üzere odasına çekilmişti. Fakat yatmak üzereyken rafta gözüne ilişen Kuran-ı Kerim'e saygısından dolayı yatamadı. Uyuyamadı. Kuran'ı alıp okumaya başladı.
O gece sabaha kadar Kuran okudu. Tam 6 saat. Hikmet-i İlahi, Osman Gazi Han'ın Kuran'a olan bu saygısından dolayı her okuduğu saate 1 asır lütuf edilmiş, hanedanı 6 asır hükümdar olmuştur 7 cihana.
Vakit sabah ezanına yaklaşmışken, yorgunluk ve uyku da bir hayli bastırmışken, Kuran elinde, yaslandığı yerde, tatlı bir uykuya daldı Sultan Osman Han.
Uyurken bir rüya gördü. Rüyasında kendisi Şeyh Edebali'nin yanında yatıyordu. Edebali'nin göğsünden bir hilal doğdu. Hilal biraz yükseldikten sonra büyüdü, büyüdü ve dolunay haline gelince kendisinin göğsüne girdi. Daha sonra göğsünden bir ağaç bitip büyümeye, yükselmeye başladı. Bir çınar ağacıydı bu. Büyüdükçe yeşerdi, güzelleşti. Dallarının gölgesiyle bütün dünyayı kapladı, dünyanın her tarafından insanlar grup grup gelip bu çınarın gölgesine giriyorlardı, çok mutlu ve neşeliydiler.
Ulu çınarın gölgesinde dağlar, dağların dibinde pınarlar gördü. Ağacın yanında ise dört sıra dağlar gördü ki bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlardı. Ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna çıkıyordu. Bu nehirde koca koca gemiler yüzüyordu. Tarlalar ekin doluydu. Ağaçlar meyve dolu. Dağların tepeleri ormanlarla örtülüydü. Ruy-i Zemin yemyeşil, asuman masmaviydi. Vadilerde şehirler vardı. Şehirlerde camiler arz-i didar ediyordu. Bunların hepsinin altın kubbelerinde birer hilal parlıyor, minarelerinde müezzinler ezan okuyorlardı. Ezan sesleri ağaç dallarındaki kuşların cıvıltısına karışıyordu. Bir ara ulu çınarın yaprakları kılıç gibi uzamaya başladı. Derken bir rüzgar çıkıp bu yaprakları İstanbul'a doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde iki masmavi firuze ile iki yemyeşil zümrüt arasına oturtulmuş pırıl pırıl bir elmas gibiydi. Sanki bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülke gibi halkalanan bir yüzüğün kıymetli taşını andırıyordu İstanbul.
Ve nihayet Osman Gazi Han bu yüzüğü parmağına takıyorken uyanır.
Osman Gazi, rüyasını Şeyh Edebali’ye anlatır. Edebâlî Hazretleri kısa bir tefekkürün ardından "Ey oğul. Sana müjdeler olsun!" der, "Göğsümden çıkan nur kızımdır (Bâlâ Hatun). Seni kuşatması evleneceğinize işarettir...
Ağaca gelince; Sen büyük bir devlet kuracaksın. Evlatların adaletle hükmedecekler. Allahü teâlâ seni ve neslini insanların İslâm'la şereflenmesine vesile edecek...
İstanbul’u Şu Beşikte Yatan Çocuk Feth Edecek
-------------------------- -------------------------- -----
Sultan II. Murad Hacı Bayram-ı Veli Hz. ile Edirne’de bulunduğu süre içinde sık sık görüşmüş O’na dünya ve ahiret hayatına dair merak ettiklerini sormuş tavsiye ve görüşlerini almıştı.İstanbul’un fethi Sultan II.Murad Han için çok önemliydi.İstanbul; Peygamberimizin (SAV)
- ‘Kostantiniyye mutlaka feth edilecektir,O’nu feth eden kumandan ne güzel kumandan, feth eden asker ne güzel askerdir’,
Hadisi Şerifi gereğince hep İslam komutanlarının ilgi odağı olmuş ancak yapılan kuşatmalar başarısız olmuş ve henüz alınamamıştı.Sultan II.Murad ‘da Peygamberimizin bu övgüsünü kazanmak için İstanbul’u alma planları yapıyordu. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri ile bir görüşmesi esnasında bir beşik getirdiler Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin yanına itina ile koydular. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri beşiğe dikkatlice baktı ve Fetih Suresini orada bulunanların işiteceği bir sesle okumaya başladı.
Herkes hayretler içinde kalmıştı.Çünkü beşikte kim olduğunu bilmeden bu süreyi niçin okuduğuna bir anlam veremiyorlardı.Okumayı bitirdikten sonra;
- Bayezid Han amcanız ve sizin muhasaranız zamanında elden gelen yapılmıştır.Ancak bazı hatalar yapılmış fetih gerçekleşememiştir.Sultanı m sen Konstantiniyye’yi alamayacaksın, ama mutlaka alınacaktır.Bunu ben bile göremeyeceğim.Orası şu beşikte yatan çocuk (Fatih sultan Mehmet ) ve bizim Akşemseddin tarafından alınacaktır’ dedi.
--------------------------
Sultan II. Murad Hacı Bayram-ı Veli Hz. ile Edirne’de bulunduğu süre içinde sık sık görüşmüş O’na dünya ve ahiret hayatına dair merak ettiklerini sormuş tavsiye ve görüşlerini almıştı.İstanbul’un fethi Sultan II.Murad Han için çok önemliydi.İstanbul; Peygamberimizin (SAV)
- ‘Kostantiniyye mutlaka feth edilecektir,O’nu feth eden kumandan ne güzel kumandan, feth eden asker ne güzel askerdir’,
Hadisi Şerifi gereğince hep İslam komutanlarının ilgi odağı olmuş ancak yapılan kuşatmalar başarısız olmuş ve henüz alınamamıştı.Sultan II.Murad ‘da Peygamberimizin bu övgüsünü kazanmak için İstanbul’u alma planları yapıyordu. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri ile bir görüşmesi esnasında bir beşik getirdiler Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin yanına itina ile koydular. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri beşiğe dikkatlice baktı ve Fetih Suresini orada bulunanların işiteceği bir sesle okumaya başladı.
Herkes hayretler içinde kalmıştı.Çünkü beşikte kim olduğunu bilmeden bu süreyi niçin okuduğuna bir anlam veremiyorlardı.Okumayı bitirdikten sonra;
- Bayezid Han amcanız ve sizin muhasaranız zamanında elden gelen yapılmıştır.Ancak bazı hatalar yapılmış fetih gerçekleşememiştir.Sultanı
AKŞEMSEDDİN (hz)
--------------------------
--------------------------
-‘Evliya halka avuç açar mı, buralara boşuna gelmişim’ diyerek ;
Zeynüddin Hafi Hz.’lerine öğrenci olmak için Haleb’e doğru yola çıkar.Haleb’e yaklaştığı sırada bir rüya görür.Rüyasında ;boynuna bir zincir takılmış zorla Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin eşiğine bırakılmıştı. Zincirin ucuda Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerindeydi...
Bu rüya üzerine yaptığı hatayı anlayan Akşemseddin derhal Ankara’ya geri döner ve Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin nerede olduğu sorar.Hasad zamanı olduğu için Hacı Bayram-ı Veli öğrencileriyle tarlada burçak hasadıyla meşguldür. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri O’na hiç iltifat etmez ve Akşemseddin’de diğer öğrencilerle beraber burçak hasadı yapmaya başlar.Öğle olur, namazlar kılınır, yemekler hazırlanır, sofralar kurulur, herkes sofraya oturur, ancak Akşemseddin’e buyur diyen olmaz.O da bir köşeye çekilir bekler.Çok geçmeden köpeklere de yiyecek verilir O’na yine birşey ikram edilmez.Akşemseddin de köpeklerle beraber yemek yemek üzere yere diz çökünce Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri hemen O’nu hemen sofrasına çağırır.Çünkü gurur sınavını başarıyla geçmiştir.Sofraya oturunca; Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri gülümseyen tatlı bir yüz ifadesi ile şöyle der;
- ‘ Zincirle zorla gelen misafirin ağırlanması, işte böyle olur.’
Akşemseddin Hz.’leri daha sonra hocasının yanından hiç ayrılmaz. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinden ne gördü ve duyduysa hemen inanır.Duyduklarının ve gördüklerinin hikmetini bizzat kendisi de anladığı için diğer öğrencilerden öne geçer.Bu sayede hem Fatih Sultan Mehmed’in hocalığını yapar hemde Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine vekil olur.
--------------------------
Akşemseddin Hazretlerine; “İstanbul’un fethedileceği zamanı nasıl bildin?” diye sorulunca, şöyle cevap verdi; “Kardeşim Hızır ile, İlm’i Ledüniyye üzere İstanbul’un fetih vaktini çıkarmıştık. Kale fethedildiği gün Hızır’ı gördüm. Yanında evliyadan bir cemâatle hisara girdiler. Kale feth olunduktan sonra da Hızır kardeşimi kalenin üzerine çıkmış oturur halde gördüm.”
--------------------------
Fetihten sonra… Fatih Sultan Mehmet Han Akşemseddin'e :
“Muhterem hocam! Elhamdülillah büyük yardımınızla İstanbul’u feth ettik. Artık beni talebeliğe (dervişliğe) kabul buyurmanızı istirham ediyorum” dedi.
Akşemseddin buyurdu ki;
“ Sultanım sen bizim tatdığımız lezzeti tadacak olursan saltanatı bırakırsın. Devlet işlerini tam yapamazsın. Dini İslâmı yayma işi yarım kalır. Müslümanların rahat ve huzur içinde yaşayabilmeleri için, devletin ayakta kalması şarttır. Talebelikle padişahlığın bir arada yürütülmesi çok güçtür. Seni talebeliğe kabul edersem düzen bozulabilir, halkımız perişan olabilir. Bunun vebali büyüktür. Allâhü teâlânın gazabına ma’ruz kalabiliriz.” Böylece teklifini reddetti. Bunun üzerine Fatih, hocasına iki bin altın hediye etmek istemiş ise de, bunu da kabul etmedi ."
--------------------------
Eyyûp Sultanın kabri bulunuyor.
--------------------------
Fetihten sonra bir gece, Fatih, Akşemseddin Hazretlerini ziyarete gitti…
Sohbet sırasında bir ara…
“ Hocam! Eshâbı Kirâmın büyüklerinden, Mihmandâr’ı Resûlullah olan Ebû Eyyûb’l Ensâri’nin mübarek kabrinin İstanbul surlarına yakın bir yerde olduğunu tarih kitaplarında okudum. Yerinin bulunması ve bilinmesini bilhassa rica ederim” dedi.
O zaman Akşemseddin hemen;
“Şu karşı yukarıdaki tepenin eteğinde bur nûr görüyorum. Orada olmalıdır.” Cevabını verdi.
Derhâl padişahla oraya gittiler. Akşemseddin Hazretleri orada bulunan Çınardan iki dal aldı. Birini bir tarafa, diğerini öz öteye dikti ve buyurdu ki ; “Bu iki dal arası, Mihmandâr’ı Resulullah’ın kabridir.” Bundan sonra tekrar kaldıkları yere döndüler. Fatih Sultan Mehmet Han, Akşemseddin’in söylediğine inandıysa da, hiç şüphesi kalmasın istemiyordu.
O gece silahdârına; “Gidin Akşemseddin’in diktiği Çınar dallarının ortasına şu yüzüğümü (mührü) gömün ve o dalları yirmişer adım güney tarafına çekin” dedi.
Sabah olunca Sultan Fatih, Akşemseddin’den, Hazret-i Halid’in kabrinin yerini tekrar tayin etmesini rica etti. Oraya gittiler. Akşemseddin, Silahdar ağasına hitaben; “Sultan hazretlerinin mührünü çıkarın ve kendisine teslim edin” dedi. Akşemseddin Hazretleri, gizlice gömülen padişahın yüzüğünün de orada olduğunu kerametiyle anlamıştı.
Bunun üzerine Fatih, Akşemseddin’e ;
“Kalbimde şuanda bir şüphe kalmadı. Ama tam inanmam için bir alamet daha gösterir misiniz?” dediğinde, Akşemseddin; “Kabrin baş tarafından bir metre kazılınca, üzerinde “Bu Hâlid Binzeyd’in dediği gibi çıktı .
Bu hali gören Sultan Fatih’in vücudunu bir titreme aldı. Neredeyse yerlere kapanacaktı. Sonra o hâl üzerinden kalkınca, Fatih; İstanbul’un fethine sevindiğimden ziyâde, böyle ehli keşf ve kerâmet sahibi olan Akşemseddin’in maiyetinde bulunmak iftihar vesilemdir ” dedi.
Silâhtâr ağa Akşemseddin’e; “emrederseniz çınar dallarını kabrin baş ve ayak ucuna dikelim” deyince; “O dallarda orada senin hatırın olsun” buyurup, gönlünü aldı. Böylece orası da fezilmekten, basılmaktan korunmuş oldu. Şimdi orada büyük çınarlar ve su vardır.
Fatih Sultan, Ebû Eyyûb Ensâri’nin kabri şerifi üzerine bir türbe ve Akşemseddin ile talebelerine mahsus odalar, bir de câmi yaptırdı. Akşemseddin’den orada oturmalarını rica etti ise de, Akşemseddin… kabul etmeyerek memleketi olan Göynük’e döndü ve vefatına kadar orada kaldı. (Eyyüb Sultan Camiinin yapılış tarihi 1459’dur.)
--------------------------
YAVUZ SULTAN SELİM HAN ın harika şiiri bir vekf şeklinde yazılmıştır
hazır söz Osmanlı dan açılmışken bu güzelliği paylaşmamak olmaz :
hazır söz Osmanlı dan açılmışken bu güzelliği paylaşmamak olmaz :
sanma şâhım__/herkesi sen_____/sadıkâne____/yâr olur
herkesi sen___/dost mu sandın__/belki ol_____/ağyâr olur.
sadıkâne____/belki ol_________/âlemde_____/ serdâr olur
yâr olur_____/ağyâr olur______/serdâr olur__/dîldâr olur...
herkesi sen___/dost mu sandın__/belki ol_____/ağyâr olur.
sadıkâne____/belki ol_________/âlemde_____/
yâr olur_____/ağyâr olur______/serdâr olur__/dîldâr olur...
Yavuz Sultan Selim Han ...
Bu şiiri yukarıdan aşağıya da okusanız soldan sağa da okusanız aynı şiir...
Bu kelimelerden oluşturulmuş harika bir matriks ....belki de dünya da bir benzeri yok ...
yazılma şekli
Bu şiiri yukarıdan aşağıya da okusanız soldan sağa da okusanız aynı şiir...
Bu kelimelerden oluşturulmuş harika bir matriks ....belki de dünya da bir benzeri yok ...
yazılma şekli
1/2/3/4
2/5/6/7
3/6/8/9
4/7/9/10
2/5/6/7
3/6/8/9
4/7/9/10
Ey Allahım!.. ( Celle celalühu ),Ecdadımın yazdıkları eserleri bilmeyelim anlamayalım,okumayalım diye devrim zulümlerini kasd edenleri ve bizleri cehalete zorlayanları sana şikayet ediyorum....Onların müstehakını ver ya Rabbim...Amin
YanıtlaSil